15 Temmuz 2011 Cuma

"Quintilius Varus, Bana Askerlerimi Geri Ver"

1. yüzyılda Roma İmparatorluğu, Teutoburg Ormanı'nda komutan Quintilius Varus'un öngöremediği bir Germen saldırısında üç lejyonunu kaybeder. Ormanda yol alan asker çok kolay hedeftir, pusuya düşütü mü savunma çok zordur. Üç gün üç gece süren savaşta, Roma'nın 17., 18. ve 19. lejyonundan (23.000 askerden bahsediyoruz) kurtulan olmaz. Varus'un, yenilgi kesinleşince kendini kılıcının üzerine attığı söylenir. Öyle büyük, öyle acı bir kayıptır ki bu, İmparator Augustus ömrü boyunca sık sık geceleri Teutoburg kabusundan uyanır ve bağrır, "Quintilius Varus, bana askerlerimi geri ver" diye.

history-of-germany.com

İki milenyum sonra dün, kaderin cilvesine bak ki biz de Augustus'un kabusuna uyandık. Bağırsak faydası yok, ağlasak kimse geri veremeyecek ormanda pusuya düşüp yanarak kül olan 13 canı. "Artık yeter" desek, "daha 4 aylık er nasıl savaşsın bu savaşı" desek, "mevsimlik işçi ailenin tek erkek çocuğunu ne için nerede kurban verdik" desek çok geç, çok...

Her acı haberde 13 yıl önce cehennem gibi bir yaz gecesinde, sniper kurşunu ile kendi al kanına düşen zeytin tenli, dünyanın neresine giderse gitsin hep en yakışıklı, babası ona hamileyken öldüğü için annesinin tutunacak tek dalı Umut'u hatırlıyorum. Kalbini kırdığım için özür dileyemedim hiç, küs ayrıldık sayılır. 13 yıl sonra 13+1 çocuk benim yasını tuttuğum.

10 Temmuz 2011 Pazar

MEDYUM GELİN, PERDE PİLAVI, OĞLAN ANALARI

Maço kültürümüzü fazla değil yahu hafif hafif dürtükleyen aşağıdaki kısacık yazıya aldığım pek çok 'erkek' tepkiden anladığım, 'tükürdüğünü yalamak' deyiminin erkeklerimiz arasında daha uzun yıllar popülaritesinden bir şey kaybetmeyeceği. Ne diyeyim, ben sizi seven bir yazar olarak özgürleşmeniz adına bir adım atayım dedim. Peşimden gelmek istemeyenlerin canı sağolsun; bir müsait vakitte yeniden denerim ben...

Aslında aşağıya yazacaklarımı düşündüğümde pek öyle müsait bir vakit de beklemeyeceğimi fark ediyorum. Zaten hiç bilmedim köşemde oturup adam gibi, pardon hanfendi gibi beklemeyi...

Beklemeyeceksek o zaman böyle buyrun: Olanları önce küçük yer pespayeliği diye dinlemeye başlamıştım ama sonra oğlunun her davranışını rasyonalize eden tipik bir 'oğlan anası' hikayesine evrildi anlatılanlar. Kızmak yok; bu maço toplum oğlan analarının omuzunda yükselir.

Anlatılan hikayedeki anne, oğlunun yıllarca kahrını (ki o kahır ne kahırdır anlatmaya kalksak hiçbir yerlere sığmaz; şenlikli bir örnek, en son Facebook'tan iktidar partisinin il başkanlığındakileri bulup küfrederek bilişim suçu işlediğinden ödemek zorunda kaldığı binlerce liradır) çeken gelininin üzerine mahallenin medyumunu imam nikahı ile getirmesini "oğlum bir kere baş kaldırdı hayatına" diyerek bir bağımsızlık mücadelesi olarak aklamaktadır. Bu arada rahmetli babasının emekli maaşını almak isteyen medyum gelin, önceki kocasından anlaşmalı olarak boşanmış, canı istediğinde eski kocayla Mado'da çay içmelere gitmektedir. Hayatına "baş kaldıran" adam, mahkeme tarafından reddedilen boşanma davasından önce kayınpederi annesinin elini sıktı ve iki yanağından öptü diye, anlaşmalı boşandığı eski kocası ile kolkola dolaşan imam nikahlı medyum karısının yanında "lan sen nasıl benim namusuma" diyerek kayınpederine saldırabilmektedir. Anne, bütün bu olup bitenlerde garipsenecek hiçbir şey görmemektedir. Üstelik en absürd olaylar, kendisinin mutlak hakimiyet alanı olan mutfakta gerçekleşirken...

Oğlunun özgürlüğüne doğru koştuğundan son derece emin olan bu anne, yeni medyum gelininin aynı zamanda oğluna yeni lezzetler tattırmasından da memnun. Bu felaket hikayenin zaten beni koltuğumdan yuvarlanma aşamasına getiren de "ne gibi lezzetler" sorusunun cevabı. Türk mutfağının ustalık isteyen zahmetli yemeklerinden biri olan perde pilavını ağızlara layık yapabilen bu annenin, oğlunun imam nikahlı medyum karısının elinden tatmasından memnun olduğu yeni lezzet "mayonezli börek"miş çünkü...Perde pilavı nere mayonezli börek nere...Daha doğrusu mayonezli börek ne!

www.yemektarifleri.com

Oğlan anaları için bu kadar kolay mı çocuklarının davranışlarını rasyonalize etmek?

7 Temmuz 2011 Perşembe

TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALAMAK ÜZERİNE

Bu ülkede erkeklerin özgür kalması, kadınları özgür kılmak kadar önemli bir mesele. Karısının çalışmasında bir sorun görmeyen adamın kahveye geçip oturduğunda "ne zaman vuracaksın lan Aysel'i" sorusuna direnme gücü ne kadar özgür olduğu ile doğru orantılı.

Erkek egemen kültürün meydan okumalarına omuz silkemeyen, esir olduklarını fark etmeyen erkekler mağdur etmiyor mu zaten kadınları... Önce bir onlar kendilerini yoklasalar ya özgürler mi değiller mi!

Bu ülkenin kültüründe erkekleri esir alan maço meydan okumaların başında da bence, "tükürdüğünü yalamak" deyiminin, iki kaşın arasından vuran bir silahmışçasına vahşi kullanımı geliyor. Tükürdüğünü yalayacaksın, tükürdüğünü yalatırlar, işte tükürdüğünü böyle yalarsın...Bu sözleri ne zaman duysam tüylerim diken diken olur benim.

İnsanları kendi hallerine bırakmama kültürünün fikir değiştirmeyi, ağızdan bir kere çıkanın tersine hareket etmeyi koşullar ne olura olsun mutlaka kınayan bu erkeklik gösterisine tahammülüm yok.




Hukukta cayma hakkı varken kültürde olmaması üzerine şu erkekler de biraz düşünse ya... Bunca zaman razı olduklarına artık olmasalar...

4 Temmuz 2011 Pazartesi

İTTİFAK

Bilenler bilir; yazın en sevdiğim dönemleri başlıyor. Ayaklarda sandallar, boyunlarda yemeniler, cam boncuklar... Aman bu sene kimse elleri ile ayaklarını aynı renk oje ile boyamıyor ona göre, farklı renk ve tonları birbirine uyduracağız çünkü.

Yazın en sevdiğim dönemleri başlıyor bir de çünkü hayattaki en güçlü, en birinci müttefikim 1 ay da olsa yanımda olacak: abim geliyor...


My Brother Charlie Brown :)

Bu sene ev taşıdığı kafası karışık olduğu için ondan istediklerimin listesini silmiş. Dün istediklerimi alamamış, panik bir halde telefon etti. "Ne istemiştin" diyor, "şunu" diyorum, "haaa dur evde şu var onu getireyim, başka?" diyor. "Bir de bu var" diyorum, "Bilmem neden kalma bilmem ne var, olur mu" diye soruyor, "oluuur" diyorum. "Başka?" diyor, "Thomas Hardy'nin Jude the Obscure romanı" diyorum... O zaman farkına varıyor yaptığının, "Onu da yazarım ben sana. Konusu neydi?" diyor ve biz gülme krizine giriyoruz. Üstelik ben Tunalı'nın ortasındayım.

...

Ankara'ya yaz geldi yine. Hadi artık sen de gel...