26 Aralık 2009 Cumartesi

ECE AJANDALARIM VE GEÇEN YILLAR


Bu sabah kalktığımda tanıdığım birkaç kişi ile beraber üzerimize dün gece kozmik bir şeyler serpildiğini, ayrı ayrı dizlerimizin üzerine çöküp yukarıdakine sığınıp, yakarıp serzenişte bulunduğumuzu fark ettim. Demin Ece ajandama bakıyordum da o zaman gördüm; dün gece Gündönümü Fırtınası varmış. Acaba rüzgar ötelerden bir esinti mi taşıdı bizim fani hayatlarımıza?


2006 yılından beri süslü, cicli bicili ajandalar kullanmıyorum. Hayatımda sadelik, işlevsellik ve hafiflik istediğim bu döneme girdiğimden beri, ilk gençliğimde hiç ilgilenmediğim Ece ajandaları artık benim de vazgeçilmezim. Aşure Günü'nden, üzümlerin kızarmasından, Doğu rüzgarlarının esmeye başlamasından, birinci cemrenin havaya ne zaman düşeceğinden, hepsinden hepsinden haberdar olmak istiyorum.


Yalnız tabii, bu ajandaların Ece'den kaynaklanmayan bir sorunları var; içine benim kendi el yazımla yazdıklarım. Bazı insanların isimleri, not düşülen ve gidilen randevular, olacak zannettiğim ama gerçekleşmeyen hayallerin hayaletleri bugün hala tüylerimi diken diken ediyor. Bu defterleri atmalı mıyım yoksa şu anda tekrar tekrar okumaya yüreğim dayanmasa da saklamalı mıyım; ileride "işte ben bu yollardan yürüdüm de büyüdüm" diyebilmek için...

Herkese tüm dileklerinin gerçekleştiği, sağlıklı, bereketli bir yıl diliyorum. Hoş geldin 2010.

14 Aralık 2009 Pazartesi

ASRİ ZAMANLARDA KİTAPSIZ GÜNLER -I LOVE KINDLE


Bu yazının çok daha uzun ve güzel versiyonu bir gazetenin kitap eki editörü tarafından beğenilmesine rağmen "yazarı ünlü olmadığı" için basılmamıştır.

Amin Maalouf’un son kitabı Çivisi Çıkmış Dünya’yı okurken kitabı, çevirisinden değil de orjinal dilinden alıntılamam gerektiğini fark ettim. İnternet üzerinden ısmarlamanın kargo masrafını hoşnutsuz bir şekilde hesaplarken, beni asıl rahatsız eden, “bir kitap daha alma” fikri oldu. Son zamanlarda, kitaplar, kitap bölümü fotokopileri ve el yazısı notlarla paylaşmak durumunda olduğum kısıtlı yaşama alanıma sığamadıkça sanki hayatın yükü daha bir ağırlaştı. Yerden diz boyu yükselen öbeklere artık gururla bakmıyorum, kitapsız hayatın yollarını arıyorum.

Yıllar önce bir belgeselde seyretmiştim, Adnan Ötüken koskoca Milli Kütüphane’yi kitabın bu istila gücüne dayanarak kurmuş. Hakkı olan odanın resmî olarak kendisine verilmesinin gecikmesi üzerine odaya her gün çeşitli sayılarda kitap bırakarak odayı “kendinin” yapmış. Odayı ona vermek istemeyenler, istilanın yaygınlığı karşısında pes etmek zorunda kalmışlar. Ne yazık ki, her kitap istilası hikâyesi bir Milli Kütüphane ile nihayetlenmiyor. Çoğunlukla bibliyofiller, sıkışıp kaldıkları yaşama alanlarında kitap dağlarının arasına oturup sevdalarına esir düşmenin ironisine acı acı yanıyorlar. Halbuki asri zamanlarda yaşama alışkanlıkları hızla değişiyor. Kişinin sade mekanlarda çalışması, sürekli hareket halinde olabilmede engel tanımaması gerekiyor. Çok kitaplı hayat bu koşulları sağlamıyor.

Son zamanlarda bunu düşünüyorum sık sık, çok fazla esaretin yaşandığı bir hayatın kahramanı olarak “bari kitap istilasından kurtarsam kendimi” diyorum. Zamanında pembe sırt çantası içinde babasının eve kitap sızdırmasına yardım eden bir işbirlikçi olmama rağmen –çok şükür ki- bibliyofil olmamanın rahatlığıyla, kitaplarla ve tozlarıyla paylaşılmayan bir yaşama alanının hayalini kuruyorum. “Ne etsem de kitap sahibi olmadan okumaya devam etsem” deyip duruyorum. Bu nedenle de gözüm, kaçınılmaz olarak, elektronik kitap okuma araçlarında. Hızlı trende giderken, ihtiyaç duyduğu kitabı yanında taşımak yerine o sırada elektronik olarak indiren Fransız gazetecinin Twitter’a yazdıklarını özenerek okuyorum. Yine de şimdilik bekliyorum. Amazon’un Kindle’ı ile Barnes and Noble’ın Nook’u iyice bir kapışsın önce. Hele bir Amerikalı okuyuculara tanınan fiyat ayrıcalıkları uluslararası okuyuculara da tanınsın, kullanıcılar arasında elektronik kitap ödünç alıp verme başlasın, kullanıcılara kendi dilleri dışında yazılmış kitaplar da rahatlıkla erişilir kılınsın. Gelecek yıl da Google girecek elektronik kitap okuma piyasasına Edition ile. Onu da beklemek lazım. Dünya çapında yüzlerce yayınevi ile görüşmeleri devam ediyor, belki de en uygun fiyatı o verecek. Ondan sonra da bir küçücük referans için veya neden çok satıyor diye merak edip nesne olarak kitap satın almaya paydos. Kitap fuarlarının geleceğini yayıncılar tartışsın ama “kitapsız hayat” seçeneğini de göz ardı etmeyelim. Okumak hakkımızsa, ben mesela müsadenizle sadece okuma hakkı satın almak istiyorum.