16 Nisan 2013 Salı

BOSTON MARATONU KATLİAMI

Sabah 5.45'te ayaktaydım. İlk iş telefonumu kontrol ettim; bu aralar abimle, ben erken uyandığım için, o Amerika'da uyumadan haberleşiyoruz. Ondan mesajı yoktu ama Twitter yüklüydü. Boston Maratonu'nun finiş çizgisinde 12 saniye ara ile 2 bomba patlamış. Yerlerde atletlerin (Boston Maratonu'na belli dereceyi koşabilenler katılıyor) kopan kol ve bacakları... Ölenlerden biri koşan babasını seyretmeye gelen 8 yaşında bir çocuk....



dawn.com

Sabah yürüyüşümü elimde telefon, Twitter'a bakarak tamamladım. Timeline'da daha Türkiye'den takip ettiklerim arz-ı endam etmemişti. Düşüncelerimin akışı dönüp dolaşıp "Hem de maratonda. Hem de maratonda" hayret nidasına gelip donuyordu.

Maraton bir insanın fiziki olarak deneyimleyebileceği en zorlayıcı, geliştirici ve yenileyici aktivitelerden biridir. 4 saatin sonunda kişi kendi kusurlu hayatının ölümsüz kahramanı olur. Finiş çizgisine varış, kişinin tüm varlığını tükettiği anda dönüşerek yeniden var olmasıdır. Dayanmanın, direnmenin ve tamamlamanın insan hikayesidir. Yazar Murakami'nin otantik maraton güzergahını koşuş anlatısını tavsiye ederim.

İnsanlar, bedenlerindeki sıvılarının büyük kısmını tüketip, kurudukları ve yeniden canlanacakları en kırılgan anlarında avlanmışlardı Boston'da. İlk vurulan atletin düşüşü kadar hazin bir sahneye uzun zamandır şahit olmamıştım.

Sonra Twitter Türkiye düşmeye başladı timeline'a. Herkesin maraton felsefesini dert etmesini beklemiyordum ama "oh olsun"lar, 3 ölüyü az bulmalar, ölenlerin Amerikalı olmasının katliamı aklayacağının imaları... Bunu beklemiyordum.


Büyük hayal kırıklığı...Büyük hayal kırıklığı.