21 Şubat 2013 Perşembe

GİT AS KENDİNİ CRILLON

Geçenlerde bir hoca, "Nedir bu Kant sevgisi bu ülkedeki? Hangi sorunumuzun hangi çözümü Kant'ta ki?" dedi. "Doğru," dedim "Her seviyedeki her barış sorunluyken dikmişiz gözümüzü Sonsuz Barış'a, bekliyoruz gelecek diye."

Bizdeki felsefe, siyasi düşünce hep belli isimler etrafında dönüyor ne yazık ki. Hayatın gizemini çözmüş üç adam, bir kadın; herkeste aynı referanslar, onlardan alıntı yapmayanı dövüyorlar.

Ben American Politics and Foreign Policy  dersinde mutlaka bir hafta durup William James ve John Dewey anlatırım. Biri Pragmatizm'in, diğeri Meliorizm'in babası iki çağdaş, iki dost. Ondokuzuncu yüzyılın sonu, yirminci yüzyılın başında iki bireyselci filozof. Bizimki gibi kaderin esir aldığı güdük bireysellikler ülkesinde derin birer soluk.

Amerikan Pragmatizimi'nin uygulamada Iran-Contra gibi uç felaketlere gitiğini biliyoruz ama bu teorisinin değersiz olduğu anlamına gelmiyor, çünkü devletler için değil hayatın köşeye sıkıştırdığı bireyler için yazılmış bir felsefeden bahsediyoruz. Bir eylem felsefesinden...


William James, "Muammaların yanıtı teoriler değildir," diyor "sırtını teorilere yaslayıp beklemezsin, ilerlersin." İlerlerken teorilerin sana gerçek diye öğrettiği her şeyi parçalar, eylemlerinle yeni bir gerçek anlayışı şekillendirirsin. Kaderin değişmezliğine ve yıkıcılığına (fatalism) karşı zafer kazanan bir kader anlayışı inşa edersin. Böylece senden önceki "gerçeklerin" seni sıkıştırdığı köşeden açık havaya, olasılıklar doğasına çıkarsın. Yalnız, senin için "iyi" olanı hayatında somutlaştırmak için, sürekli eylem halinde olman gerekir. Eyleme geçmek için "şu an" çok önemlidir. Her bir "şu an" kendini bir geçiş, dönüşüm ve olma olasılığı olarak sunar.

Sürekli eylemde olma prensibinden yorulmazsan eğer, "bir Steve Jobs da sadece Amerika'dan çıkar" yargısını yanlışlayan kişi sen olabilirsin.

John Dewey de benzer bir şekilde, değişimin kaçınılmaz, ilerlemenin ise isteğe bağlı olduğu noktasından hareket eder. İlerleme, bireye kalmış bir meseledir. Maharet, değişikliğin yönünü eylemlerimizle kontrol edebilmektir. Eyleme geçmek; denemek, risk almak iradesidir.

Dewey'e göre, pessimism (kötümserlik) ve optimism (iyimserlik), tutum olarak bu bireyselcilik felsefesi içinde açıklayıcı kavramlar değildir. Pessimism bir felç halidir, optimism ise tembellik. Bu nedenle bir ara kavrama ihtiyaç vardır; meliorism bu ara durumu ifade etmek için türetilmiş bir terimdir. İnsan gayretiyle her türlü gidişatı değiştirecek, bir ilerleme sağlama olasılığı yani eyleme geçme felsefesidir. (Hollywood'un körüklediği Amerikan Başkanı'nın dünyayı kurtaracak olması inancı bu felsefeden türemiştir.)

O zaman asıl olan optimism veya pessimism'den bağımsız, eyleme geçme gayretiyle ilerlemenin yönünü belirleyebilmektir. Bir futbol maçında iyimser veya kötümser olmak oyuncunun değil seyircinin kapılacağı hislerdir. Oyuncu eylemleriyle son düdüğe kadar maçın gidişatını değiştirme olanağına sahiptir. Birey de hayatında kaderin değişmezliği varsayımıyla iyimserlik ve kötümserlik duygularıyla hareket ediyorsa kendini kendi hayatında seyirici olarak konumlandırıyor demektir.      

Peki onca eyleme geçme hamlelerinden sonra maçı kaybettik, zafer kazanan bir kader yaratamadık; o zaman ne olacak? Hiç... Hiçbir şey olmayacak; çünkü inandığınız "şu an"da eyleme geçme prensibiydi. Ve siz, o prensip doğrultusunda savaştınız.

Fransız kralı IV. Henry, kendisiyle savaşmaya yetişemeyen sağ koluna, "Git as kendini yürekli Crillon," der, "Biz Arques'te savaştık ve sen orada yoktun." Bazen savaşın kendisi zaferden daha büyük bir önem taşır.

Yine de William James, "şu anın inançlı savaşçıları"na bir müjde verir: İnanın. Çünkü olguyu (fact) inancınız yaratacaktır.