10 Ekim 2010 Pazar

PAZAR DERGİSİ

Part-time tuzağına düştüğüm yıllarda tüketim alışkanlıklarım değişti. Çok uygun fiyatlı bir ürüne denk gelmezsem sezon alışverişi yapamıyorum artık, indirimi bekliyorum. Sezon fiyatları kötü niyetli geliyor. Sadece inidirime kalmayacağını tahmin ettiğim ürünleri, çevrelerinde birkaç gün birkaç tur attıktan sonra alabiliyorum. Akıllı alışveriş yapmaya çalışıyorum ama bazen ucuzculuğa kaçıp, kalitesiz mal alıyorum. O zaman çok kızıyorum kendime.

Bu yaz memun kaldığım için düz, baskısız t-shirt ve bluzlarımı Kipa'dan aldım mesela. Ama bunun bir tüketim alışkanlığı olduğunu fark etmem annemin Kanada'dan gelen kuzenime "Akça da Kipa'dan giyiniyor" demesi ile oldu. "Aaa daha neler üstüme iyilik sağlık" dememe rağmen, bir doğruluk payı sezdim, mahçup oldum.

Bu demek değil ki tabii modayı takip etmiyor, sezonun fetiş objelerine gönlümü kaptırmıyorum. Havuç pantalon alacağım bu sezon, kalitelisinden hem de söz. Ayrıca bu kaşmir parmaksız, uzun eldivenlerin de nicedir peşindeydim. Aldım vallahi, hem de bence fahiş para ödedim. Becerikli olanlar için çok basit yapmak...



Üstelik bir de yıllardır hayallerimi süsleyen pembe quartz küpeleri buldum ve çok makul bir fiyata aldım. Daha büyükleri ve 350 liraya olanları bu ay InStyle'da var. Bu ayın başında aldığım halı babetleri de InStyle "trençkotla giyin" diye reklam etmiş. Memnun oldum, Vogue ile değil ama InStyle ile anlaşıyoruz.

Bu aralar yalnız Susan Miler'ın bütün Başak burçlarını uyardığı mal kaybı ve kötü alışveriş dönemine girdim. Part-time döneminin alışkanlığı, ihtiyaçlarımı tamamladıktan sonra onları kaybetmek istemiyorum, kaybedince çok bozuluyorum. Kulağımdaki ikinci, üçüncü deliklerim için ideal altın kahverengi taşlı küpelerimi attım önce çöpe, sonra 1 saat önce kılıfını kaybettiğim şemsiye elimde bozuldu. Geçen gün de Trendyol kendime ısmarladığım kocaman siyah çanta yerine, güdük yeşil süet bir çanta yollamış. Acayip bozuldum ve o zaman fark ettim internet alışverişi başa bela, iadeyi kargo aracılığıya yapacaksın vs. Allahtan annemin boyuna uygundu çanta, sevdi, ona verdim... Şimdi Susan Miller'ı dinleyip Aralık'a kadar bir ara verdim alışverişe. Ucuzculuk da yok. Yalnız bedava Garnier rimelimi biten Estée Lauder rimelimin fırçası ile kullanmaya başladığımı da belirtmeden geçemeyeceğim.




Bu arada pembeyi bu sezonun moda rengi sananlara küçük bir uyarı. Bu ay biliyorsunuz ki meme kanseri ile mücadele ayı ve pembe bu kampanyanın resmi rengi. O yüzden bu ay vitrinde pembe var bol miktarda, Hollywood yıldızları da pembe giyiyor. Pembe sevenler, bu ay iyisiniz de sonrası için, en azından ben garanti veremiyorum. Şaka bir yana meme kanseri ile mücadele ile ilgili ciddi bir söz söylemem gerekirse ben de şunu söylemek istiyorum: Artık deodorant kullanmayın lütfen. Ben kullanmıyorum. "Belli oluyor" gibi olası uygunsuz(!) espirileri duymamazlığa gelerek bu konuda ısrarcı olmak istiyorum. Ben geçen seneden beri deodorant yerine tuz bloğu kullanıyorum. Bildiğiniz tuz... Yani eskilerin "tuzlayalım da kokmasın" anlayışına geri döndüm. Çok geç olmadan siz de dönün lütfen. Duş sonrası kullanarak veya tuz bloğunu hafifçe ıslatarak gün boyu ferahlık elde edebiliyorsunuz. Bir blok tuz, sizi yıllarca idare edebiliyor.



Sizler için hazırladığım pazar dergisinin en son sayfasını da magazin niyetine birkaç haftadır Dailymotion'a girip girip kaçamak seyrettiğim dandik bir dizi sahnesi ile doldurmak istedim. Bu sahnedeki herkesin bakışlarını, tepkilerini çok beğeniyorum, as my guilty pleasure, aklıma geldikçe de dönüp bir seyrediyorum.

Veee Beklenen Şarkı sunar:



Gündeminizi hafifletmek adına bu pazar bakın sizin için dergi hazırladım. Umarım keyifli bulmuşsunuzdur, çünkü vakit bulduğum ilk fırsatta karşınıza ağır bir Kemal Kılıçdaroğlu yazısı ile döneceğim.

İyi pazarlar....

2 Ekim 2010 Cumartesi

KARAR ZAMANI

Bence bu kararı artık kimse daha fazla erteleyemez. Dünyada bırakacağımız iz konusunda karar vermemiz gerekiyor. Bahsettiğim iz gurur duyacağımız bir iz değil, ömr-ü hayatımızda doğada geri dönüşümü olmayan kaç ürün satın aldık, kullandık ve hiç yok olmayacak şekilde ardımızda bırakacağız... Modelini değiştirdiğimiz her bir cep telefonu, LCD televizyon, diz üstü/masa üstü bilgisayar, bizim dünyada bırakacağımız iz olacak.




Dünyadaki izinle gurur duyuyor musun?

IPhone 4 herkesin iştahını kabartırken ben de bunları düşünüyorum işte. Herkes ne kadar hazır bir üst modele geçmeye, ona sahip oluncaya kadar içler nasıl da kıpır kıpır... Geride bıraktığım 20li yaşların bana öğrettiklerinden biri de ahlakçı olmamak, kendi ahlak değerlerimle kimsenin ahlakını yargılamamak. Bu beni çok rahatlattı, çok özgürleştirdi. Şimdi de çevreci ahlakıyla kimsenin tüketici ahlakını yargılamak gibi bir niyetim yok. Ancak tüketimin bir bilinç meselesi olduğunu düşünüyorum. Ben bu "dünyada iz bırakmak" anlayışını doğuştan getirmedim; aileden bir yatkınlık vardı ama asıl okuyarak öğrendim. Belki bir kaç kişi daha kendini bu konuya yakın hisseder diye yazıyorum. Eğer insan yaptığı seçimlerse belki bir kaç kişi daha yeşili seçmeyi seçebilir.

Kendi mütevazi varlığımın bile tüketim alışkanlıklarım doğrultusunda bu gezegende silinmeyecek izler bıraktığı gerçeğine aydığımdan beri panikteyim. Artık karar vermem gerekiyor. Benzin tüketimi, Starbucks'ta kullandığım peçete ve kağıt bardak sayısı, cep telefonu ve laptop değiştirme zamanı...Karar vermemiz gerekiyor: Hem 3G kullanıp, 4G'yi dört gözle bekleyip hem de baz istasyonu sayısından şikayet edemezsiniz. Hem elektriği adeta içen en büyük boy LCD televizyon kullanıp hem de Yağmur Ormanları belgeselleri seyredip dünyanın kıt kaynaklarına ağlyamazsınız. Diğer taraftansa eski model teknolojik ürünler kullanarak cool da olmazsınız. Seçim yapmak zorundasınız. (Benim tuzum kuru; teknoloji kullanımım hiç bir zaman cool olmadı.)



Eğer teknoloji yeşillenecekse bunu benim gibi teknolojik fetişe tapmayan biri yapmayacak tabii ki. Teknolojik gelişmenin erdemine inanan, gelişmelerle hayatını, işini, iletişimini kolaylaştıran, şirketlerden sürekli daha iyisini daha hızlısını talep eden grup, aynı zamanda daha yeşilini de isteyecek. Türkiye'nin teknoloji gurusuna formspring'de sormuştum "kullandığınız aletlerin geri dönüşümü olmaması sizi rahatsız etmiyor mu" diye de "Afrika'nın elektronik çöplük olmasına üzülüyorum ama bu benim değil teknoloji şirketlerinin sorumluluğu" demişti cevap olarak. Orası öyle ama sizin meslek grubunuzun da yeşili talep etmesi gerekiyor.


BM rakamlarına göre her yıl 20 ila 50 milyon ton e-atık açığa çıkıyor. Yeşil tercihlerin artık içimizde büyüttüğümüz bir his olmaktan çıkması ve somut adımlar olması gerekiyor. Geçenlerde uzun zamandır görmediğim bir arkadaşımla aynı uçakla konferansa gittik. Uçak çıkışı pasaport kontrolu için bekliyoruz, cep telefonunu açmak için çıkardı. Baktım elindeki Samsung'un yeşil telefonu Blue Earth Dream. Dedim ya artık seçim yapma zamanı. Bazıları seçimlerini yapmış bile. Utanmasam sarılıp boynuna vallahi öpecektim onu orada.

Justify Full