22 Temmuz 2010 Perşembe

“ZEYTİNDAĞI” YENİDEN…

Mahruti

Bu yazı Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı adlı kitabını önceden okuyup unutmuşlar ve aynı zamanda sadece adını duymuş ya da hiç duymamışlar için yazılmıştır. Yakın bir zamana kadar ibret verici, tarihsel belge niteliğinde bir anı kitabı olarak değerlendirilebilecek bu eser, bir süredenberi başka anlamlar da taşımaktadır. Okunduğunda, bugün için öncelikle alınacak ders, rasyonel aklın toplumun yaşantısına, yönlendirilme ve yönetilmesine egemen olmadığı durumlarda, çağın gerçeklerini algılayamamaktan doğan karanlıklara düşmenin, felaketlere uğramanın ve uygarlık yarışında gerilerde kalmanın kaçınılmaz olduğudur.

Ülkemizin tarihi, bu algı eksikliğinin doğurduğu acı sonuçlar ve sonunda onların telafisi için verilmek zorunda kalınan ve çok kere ancak yarım başarılar getiren çetin mücadeleler ile doludur. Tarihimizdeki bütün bu kısa vadeli çözümlerin boşunalığı, 1918 yıkımından sonra, dünyayı bilen ve rasyonel düşünebilen aydınlar tarafından kesin olarak anlaşılmıştır. Mustafa Kemal'in önderliğinde önce kanla, sonra fikirle yapılan eylemler ile çağdaş bir düzen getirmek üzere toplumun yapısını kökten değiştirme yoluna gidilmiştir. Bunun getirdiği onur, umut ve güven duygusunun Cumhuriyet’in ilk dönem aydınlarının ruhlarından nasıl taştığını, kalemlerine yansıdığı biçimiyle günümüz kuşaklarının okuyup öğrenebilmesi mümkündür. Bu aydınlar, Falih Rıfkı, Yakup Kadri, Halide Edip, Şevket Süreyya ve diğerleri ibretle okunmalıdır. Böylece, çağdan uzak düşmenin ne demek olduğu ve ülkemizin çağı yakalama savaşımının ne kadar zor ama o kadar da kutsal bir çaba olduğu anlaşılmalıdır.

Osmanlı’dan gelip Cumhuriyet’e kavuşan aydınlar saltanat hükümetlerinin cahilliği ve yoksulluğu gidermedeki başarısızlıklarına ek olarak, bir de hazırlıksız girilen ve kötü yönetilen Dünya Savaşı’nın acı sonuçlarına tanık olmuşlardı. Bu aydınlarımız içinde önemli bir yeri olan Falih Rıfkı Atay’ın yazmış olduğu Zeytindağı kitabı bize onların duyup yaşadıklarını ve çıkardıkları dersleri anlamak bakımından değerli bir belge niteliği taşır. Bu kitapta, hiçbir gerçeğe dayanmayan boş hayaller uğruna orduların insafsız çöl ortamına nasıl sürüldüğünü; açlık, susuzluk ve donanımsızlık içinde ısrarla sürdürülen anlamsız çatışmalar ve hastalıklarla askerin nasıl boşuna feda edildiği ve bütün bunlara karşın insanımızın gösterdiği fedakarlık ve kahramanlıklar anlatılmıştır.

Falih Rıfkı kitabının sonuna doğru, yedeksubay olarak içinde bulunduğu Cemal Paşa’nın 4. Ordu karargahı ile birlikte artık İstanbul’a temelli dönüş trenindeyken hüzünle geriye bakıp şunları düşünüyor:

“Tren giderken iki tarafımızda Suriye ve Lübnan’ı bir safra gibi boşaltıyoruz. Yarın kendimizi Anadolu köylerinin arasında Kudüssüz, Şamsız, Lübnansız,Beyrutsuz ve Halepsiz, öz can ve öz ocak kaygısına boğulmuş, öyle perişan bulacağız…Anadolu hepimize hınç, şüphe ve emniyetsizlikle bakıyor. Yüzbinlerce çocuğunu memesinden söküp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz.” (s.118)

Ve kitabın son bölümlerinden birini şu cümlelerle tamamlıyor:

“Mustafa Kemal Büyük Harbe girmek aleyhinde idi: ilim adamı olduğu için!

Mustafa Kemal Kurtuluş harbini bırakmak fikrinde asla olmadı: vatan adamı olduğu için!

İşte size bütün kitabın özü: ilim ve vatan adamı olunuz.

Hiç biri, yalnız başına ne sizi ne milletinizi kurtarabilir.” (s.121)

‘İlim’, çağdaş ve akılcı düşünce; ‘Vatan’, Anadolu ve Trakya’dır. Ülke böyle kurtulmuş ve kurulmuştur. Tersine hayaller içinde olanlara, daha gerilerdeki acılara değinmeye gerek kalmadan, çöl kumlarına ve Kanal sularına düşüp kalmış Mehmetçikleri hatırlatarak, bitirelim.

(Kullanılan kaynak: Zeytindağı, Falih Rıfkı Atay, Remzi Kitabevi, İstanbul 1938, ilaveli ikinci baskı, resimli)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder