19 Kasım 2011 Cumartesi

BU ORTAÇAĞ HİÇ BİTMEZ!


Yeryüzünde unutulmuş olma duygusuyla başedememek fani varlığımızın üzerine gece gibi çöktü mü gözlerimizi Büyük Öte'ye dikeriz. Bekleriz ki umduğumuz işaret, dileyen gözlerimizin önünde, o an çakıversin. Bekleyiş uzarken unutulmamış olmanın yetmediğine karar veririz; "en sevgili kul" olduğumuzun da ispatını isteriz. Biz isteriz, işaret gelmez (aslında gelir de istediğimiz anda gelmez), gelmeyince de biz işaret avına çıkarız. Merkür'ün geri gitmesi, Ay'ın tutulması, meleklerin dünyada bıraktığı, yok kuş tüyü yok çamurda parlayan metal para gibi, izler, yarı değerli taşların hayırlı etkisi, kahvesi içildikten sonra fal için devrilen fincanlar, kaderi değiştirmesi olası Tarot kağıtları, bizi bu işaretlere götürecek aracılardır; bel bağladığımız. Biri "şöyle şöyle yaptım, dileğim oldu" mu dedi, ertesi gün aynısını yapmaya kalkışırız. Çünkü yeryüzünde unutulmuş olma duygusu beşerin omuzunda ağır bir yük, ancak çok, belki de en çok sevildiğinin kanıtı ile hafifleyecek.


http://elementsunearthed.com/2009/07/24/early-modern-technology

Böylece, akılcılığın zirve yapmış olması gerek bir çağda batılın, mistiğin, astronominin, astrolojinin birey üzerindeki yetkisi neredeyse Ortaçağ'daki kadar genişler. İşaret avı sürer gider. İşaret gelir ama istediğimiz anda gelmez. Beşerin boynu bükük kalır.

Halbuki herkesin dileğini öte tarafa iletebilecek kendine özgü bir çaresizlik enerjisi var; sadece ona ait bir dilek anı -başkasının topladığı işaretlerin peşinden koşarsa kaçıracağı.

****

Konuyla İlgili Kişisel Not:

1) Elimle üzerinden gittiğimde bana unutulmadığımı, unutulmayacağımı muştulayan bir dövme var ense kökümde. Hayır, "Allah" yazmıyor.

2) Sol gözbebeğimde çıkan zonayı tedavi ederken babamın, göz sağlığına iyi geldiğini ve İranlılar'ın nazar boncuğu olarak kullandığını okumuş olduğu için Gümüşlük'ten aldığı ağır akik taşlı bir kolyeyi takmışlığım var yaz sıcağında. Gözünüzde zona çıktıktan sonra, Allah esirgesin, "iyi geliyor" deseler boynunuza değirmen taşı bile asarsınız yalnız.

3) Bir de işte, Öte ile iletişim koridorunun açıldığını hissettiğim anda yanlış dilediğim için başıma dilemediğim şekliyle gelen bir gönül meselem var. Dileğini aşikar ederken hangi kelimeleri kullandığının anlaşılan önemi var. Galiba yukarıdakinin gerçekten hınzır (acımasız demeye dilim varmıyor) bir espiri anlayışı var.

Bu arada, kahve fallarını, çantamdaki at kestanelerini, Hıdırellez'i saymıyorum bile... Akılcı tarafta olduğuma inansam da aklımın çözmeye yetmediği çok fazla mesele, insanlık hali var beni bunaltan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder