5 Şubat 2010 Cuma

Gözyaşlarımızı Bitti mi Sandın?

Olan bitenden anladığım, bu ülkedeki haksızlık, hukuksuzluk, sosyal adaletsizlik ve cinsel ayrımcılık nedeniyle döktüğümüz gözyaşlarının hesabını sorabiliyoruz öyle mi? Sevindim, ne zamandır bugünü bekliyorduk. O zaman başlıyalım...

Öncelikle, bu ülkede nice gerçek anlamda mağdur kadın varken, kadınların sorunu ile, tahminim düşük insanlarla görünüp kutsallığı lekelenecek diye, hiç bir şekilde ilgilenmeyen, Filistinli çocuklar için döktüğü gözyaşının bir damlasını Güneydoğu'nun çocuk gelinleri için dökmeyen, Başbakan eşi olmayı çeşit çeşit kıyafet diktirip giymek zanneden, en önemli açıklaması "Naomi Campell ile ortak projelere imza atacağız" olan, hastaneler zinciri sahibi, mültimilyader bir kadının mağduriyetini konuşuyor olmaktan çok gocunuyorum, onu söyleyeyim. Türbanı erkek egemenliğinin baskıcı yansıması olarak görsem de, gerçek başörtüsü mağdurunun Başbakan'ın eşinden ziyade bir KPSS sınavından önce bahçede, uzun olduğum için benim gölgeme sığınıp, gözünü yerde bir noktaya sabitleyip başını açan ve sınıfa girene kadar kafasını yerden kaldırmayan kumral kız olduğunu biliyorum. Kumral saçların saklanmasını öğreten zihniyetin düşmanıyım ama hanımefendinin değil, bu kızcağızın mağduriyetini oturalım konuşalım istiyorum.

Terörle mücadelede bozuk para gibi harcanan çocukların ardından dökülen, anasının, babası daha O doğmadan öldüğü için Umut adını verdiği tek oğlunun şehadetinin ardından, döktüğü gözyaşlarını konuşalım. Çoban Ceylan'ın, üniversite sınavına hazırlanan Şeyda'nın mağduriyetini konuşalım. Adıyaman'da töre diye evin kümesine canlı canlı gömülen Medine'nin mağduriyetini konuşalım esas.

Bu ülkenin insan kaynağını hiç sevmediğini, benim, hayalleri yıkılmış, olması gereken insan olamayacağına inanan öğrencilerimi konuşalım. Etraflarındaki sıradanlığın boğuculuğunu kısacık hayatları boyunca ciğerlerine çekmiş, asla sıradan olmayacağına yemin etmiş ama büyük çoğunluğu bugün sıradanalığa mahkum olduğu ile yüzleşmeye çalışan bunalımlı gençleri... Sanki Avrupa Sosyal Şart'ında "olmak istediğiniz insan olmak bir insan hakkıdır" denmiyormuş gibi...

Benim mağduriyetimi konuşalım, benim anamın gözyaşlarını...Ama Bulgari türbandan bana mağduriyet yaratmayın lütfen, yemem!

6 yorum:

  1. Tek kelimeyle müthiş .lütfen bu yazıyı genişletip bir yerde yayınlatmaya çalışın .(serdar)

    YanıtlaSil
  2. siz yemezsiniz, ben yemem, varsa birkaç kişi daha onlar da yemez. biz "başı açıklar"ız onlar için. onlar kime ne yedirdiklerinin farkındalığının dayanılmaz hafifliğinde yüzüyorlar. işte bu farkındalık yoksunluğu sayesinde canlı canlı öldürüyor, bazen yaşarken ölü kılıyor, bazen de utanç kaynağı olması gerekenleri kendilerine değer kılıyor ve cehaleti "değer" olgusuna dönüştürüyorlar. "biz" çok üzülüyoruz onlar için evet, "biz" kınıyoruz onları evet. ama bana en çok koyan da bunu oturduğumuz yerden yapmak. başörtüsünü neden erkekler tartışıyor? aralarına bir başörtülü kadın alıp toplumdaki mağduriyetini kendi seçtikleri terimlerle tartışmalarına neden izin veriyoruz? yada neden sadece tartışıyoruz?

    YanıtlaSil
  3. açıkça görüldüğü üzere Türkiye seçim sürecine girmiştir!Başbakan ve saz arkadaşları (partinin önde gelen popülist takımı,yandaş-candaş-yoldaş medya ve yine yandaş-candaşş-yoldaş akademik neferler) seçim yatırımlarına başlamış durumdalar. Ama bu mağduriyet masalı çok fena sıkmaya başladı artık. Hani derler ya tam anlamı ile kabak tadı verdi! Seçim propagandası dediğin bu kadar ucuz, bu kadar yavan bu kadar düşük seviyede olmamalı. Çünkü böyle olunca aynen dediğin gibi gerçek mağdurlar filler ve çimenler misali ezilip gidiyorlar bu ülkede. Kaymak tabaka her halükarda kurtarıyor paçasını, bir şekilde düzeltiyor façasını ama ya sıradan insan, ya sıradan kadınlar, ya sıradan çocuklar, ya sıradan gençler???Asıl onlar yaşadıklarını anlatsalar, isyanlarını haykırsalar başta iktidar ve yandaşları olmak üzere mecliste arz-ı endam eden 500 vekil olacakları kaldırabilecek mi acaba?

    YanıtlaSil
  4. Bu yazıyı yalnız bırakmayan sizlere çok teşekkürler...

    Acımak lazımdı kana kana
    Acımak yana yana
    Buram buram tatlı canını
    Fitil fitil anasının ak sütünü terliyenlere.
    Acımak diri diri gömülenlere
    Acımak sabilere, yiğitlere
    Yarmak şu yüreği sonuna kadar
    Acımak, acımak, acımak.

    Boyunu bosunu, huyunu husunu neyleyim
    Yüzbinlerce can çekişir şu dağların arkasında
    Delik deşik, param parça
    Yüzbinlerce can per perişan
    Hepsi senin benim gibi Allahın kulu
    Hepsinin gözbebeklerinde aynı gökyüzü
    ...
    Param parça savrulan onların başları
    Zehir zıkkım dökülen onların yaşları

    Şu dağın başında bir top gülüm var
    Uzun sözün kısası iki tür ölüm var
    Biri mum gibi yanmak sonuna kadar,
    Öteki vakitli vakitsiz insan elinden.
    Ölüm Allahın emri ne denir.
    İnsan eliyle ölmek insana ağır gelir.

    BEDRİ RAHMİ

    YanıtlaSil
  5. tek politikası türban olan bir parti başta olunca, söz oradan buradan, avrupadan asyadan ortadoğudan döner dolanır türbana gelir. yaklaşık iki aydır konutlarına on dakika mesafede olan biten direnişe, "korkudan" kendileri gidemeyen lider eşleri, danışmanlarından dahi faydalanamaz hatta iki çift laf dahi edemezler bu olan bitene. Ama mağdur edebiyatı ile, benim vergim ile... başlayan cümleler ile kandırırlar, kandırabildiklerini. Tekel işçileri "beş vakit komünist" olmaktan bahsediyorlarsa, bu zatlara oy verenler içinde bir dönüşüm yaşnamaya başladığına inanıyorum ben.

    YanıtlaSil
  6. Sözün bittiği yerdeyiz...O kadar hüzünlü,öfkeli,kırgın,umutsuz günler yaşıyoruz ki tünelin ucunda ışık olduğunu ummak ama bir tülü oraya varamamak arasında can çekişiyoruz.
    Çok çok zor zamanlara tanıklık ediyoruz ama ışığa ulaşmaktan başka çaremizde yok.

    YanıtlaSil