Başbakanın sivil toplum anlayışının, sivil toplum örgütlerinin iyi havalandırılmamış bir konferans salonuna doldurulması ve kendisinin onlara bayıltıcı bir konuşma yapmasından ibaret olduğunu düşünüyorum. Çataçat tartışmalar, yeniden yeniden düzenlenen, tekrar tekrar kamuoyuna sunulan maddeler, yasa yapma sürecine katılım vs. bu anlayışa göre kesinlikle sivil toplumun özellikleri değil, olsa olsa haddini bilmezlerin itaatsizlikleri... Kendisi çevrecinin daniskası, Greenpeaceciler sidikli zıpırlar...
Bu arada tabii bu ülkedeki bazı sivil toplum örgütleri yöneticilerinin sivil toplum anlayışının Başbakan'ınkinden daha gelişmiş olduğunu da düşünmüyorum. Kasası zengin, ağı gelişmiş sivil toplum örgütlerinde güç sarhoşu olmuş pek çok dernek başkanı tanıdım, hatta kendi sivil toplum deneyimimde bir tanesi de benim payıma düştü. Ankara merkezli, örgütlü meslek kuruluşu gbi çalışan bir dernekte, ileride kendi derneğim için tecrübelenmek amaçlı, bir yer edindim kendime. 5 yıl derneğin muhasebesi benden soruldu, soruldu da neler neler gördüm: Hırsından her daim mosmor dolaşan dernek başkanının yaptığı yüklü ne 'itibar' harcamaları geçti elimden, sevmediği insanı nasıl dernekten kovaladığını, bazı konferans sunum başvurularını nasıl hasıraltı ettiğini, telefonu kapattığında insanlara nasıl hakaret ettiğini, kapattım sanıp kapatamadığında o felaket hakaretlerin karşı taraf tarafından nasıl işitildiğine şahit oldum...
Hayatımın en zorlu yıllarına denk geldi benim muhasip üyeliğim. Gün boyu yel değirmenlerine karşı verdiğim imkansız mücadeleden sonra gece, pis pizza kokulu küçük bir ofiste bu kadının eline düşüyordum sağım makbuz koçanları solum tarihi geçmiş faturlar... Bu yükün altından kalkamadığım zaman oldu, ağır baskı altında hata yaptığım da... Asla tamamladığım işlerle değil, her zaman tamamlayamadıklarımla anıldım. Hocalarıma, görüştüğüm yayımcıya, arkadaşlarıma arkamdan denenlerin her biri teker teker kulağıma geldi. Ama ben orada gönüllülük esası ile bulunuyordum ve yarı yolda bırakmak olmazdı. Bırakıp gittiğim zaman da oldu tabii, ne de olsa, ortalama da olsa bir hayatım vardı benim. Dağınıklığı toplamak için geri döndüm ama... Ne var ki dağınıklık, toplanamayacak çılgın bir harcamalar silsilesi içinde boğazıma kadar çıkmıştı...Kabus günler... Sivil toplum için gönüllü olarak çalışacağım demenin cezası büyükmüş, bu ülkede ağzımın payını bir kere daha çok fena aldım işte... Kabus...Kabus...
Şimdi Perşembe günü başkanla son kapışmamıza hazırlanıyorum. Bu kadar büyük kabalık ve haksızlıklardan sonra son bir kere daha bir pürüzle ilgili olarak derneğin yolunu tutacağım. Sonuç ne olursa olsun umrumda değil. En azından kötü kalpli dernek başkanının öfkesini bu kadar çekmiş olmamamın nedeninin susmamam ve itiraz etmem olduğunu biliyorum. Demediğim, içimde kalan hiç bir şey yok!
En iyi köle sistemi ile çalışan sivil(!) toplum mafyası ile benim imtihanım da şimdilik işte budur.
Bu hikayenin nasıl bittiğini anlatırım merak etmeyin. Şimdilik son nokta konmadan kabusumun bitmediğini söylüyorum size...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder