Pornonun hangi durumlarda suç teşkil ettiği konusunda hukuk bilgim, pornografi tartışmasına katılacak kadar da entellektüel birikimim yok. Malum ilgi alanlarım farklı. Buna rağmen sürüp giden Bilgi Üniversitesi'ndeki porno "skandalı"nın ele alınışındaki bazı absürdlükleri göz ardı edemedim:
1) Kimse pornonun ne olduğunu, hangi filmlerin porno kategorisine girdiğini, kamuya açık alanda porno çekmenin, seyretmenin ve dağıtmanın ne anlama geldiğini bilmiyor. Bilgi az, fikir çok.
2) Koskoca bölüm başkanı, sansürcü olmamaya o kadar odaklanmış ki, ki "akademiya"da pek çoğumuzun yumuşak karnıdır, üniversitenin hukuk müşavirine danışmayı, jüriye hukuk müşavirini de davet etmeyi akıl edememiş. Sansür ayrı şey, hukuka danışmak ayrı. Fikrimiz ne olursa olsun, hepimiz yasalarla bağlıyız.
3) Olayı özgürlükler çerçevesinde değerlendirirken bazı "entellektüeller"in "akademiya" tanımına da şaştım kaldım. Öyle özgürlükçü bir alanda yaşıyormuşuz ki meğer; sanki Plato'nun akademisindeyiz, bizi Sokrat yetiştirmiş, biz de Aristolar yetiştiriyoruz. O derece yani. Halbuki boğazımıza kadar ortalamaya batmış durumdayız. Hocası önsöz yazmadan doktora tezi bastıramayan mı istersin, yazdığı makalede istediği adama referans veremeyen mi? Bütün özgürlüklerimiz tamam, bir tek porno özgürlüğümüz kaldı. Veya çok sayın Başbakan'ın çok özlü sözünde vurguladığı gibi, "bütün renkleri boyadınız bir fıstık yeşili kaldı."
(Diğer taraftan özgürlüklerin bölünmez olduğuna inanıyorum elbette. Ama, özellikle sayın H.B. Kahraman, akademiya tartışmalarında gerçekçi olalım.)
4) Bilgi Üniversitesi, "veliler rahatsız" demiş. Ali Nesin, "veliler rahasız diyerek üniversite mi yönetilir" demiş. Ben de "üniversite öğrencisinin velisi mi olurmuş" diyorum. Hani üniversite özgürlük alanıydı? Hani karşımızda 18 yaşını aşmış özgür bireyler vardı? Ama işte gerçek, Hoca Nasreddin gerçeği; parayı veren düdüğü çalıyor. Öğrencilerin sahibi aileleri. Bu ülkede üniversite öğrencileri ne birey ne özgür. Ve evet, çoğunun velisi var.
5) Sihirli kelime "demokrasi"yi kullanan bir yeniyetme, teknik olarak yetersiz olduğu için çaktığı projesi ile arkasında dağ gibi kariyeri olan bir hocanın işsiz kalmasına neden oldu ama "akademiya"nın sınırlarını zorlayan genç olarak Andy Warhol'un muştuladığı üne kavuştu. Tempo dergisinde çalışan dönem arkadaşı muhabir de meslek hayatına "çok parlak" bir başlangıç yaptı. İkisinin de daha sonraki yıllarda adını duyacağımızdan hayli şüpheliyim.
Sonuç olarak, ben bu tartışmalardan bir kere daha herkesin özgürlük, demokrasi, sansür, "akademiya", birey ve tabii ki porno konusunda kafasının son derece karışık olduğunu anlamış oldum.
olaya bakış açına katılıyorum. hele farklı "akademiya" çatılarında görev aldığın için gözlemlerini ve deneyimlerini paylaşman çok gerekli. bir tarafta parasız eğitim için imza toplayan öğrenciler, diğer tarafta "x" marka araba ile okula gidebilmek için mücadele eden öğrenciler. bireyin özgürlüğü konusunun nasıl çekiştirilebildiğinin her gün başka bir örneği var ülkemizde. ayrıca eğitim fazla ticari zihniyetle yoğrulursa, dağ gibi bir akademik geçmiş yok edilebiliyor.
YanıtlaSilGündem ne çabuk değişiyor değil mi aprile? Bugun deniz kenarı, kır düğünü içki yasağı yönetmeliği meydan cikti. Hizbullah dün tahliye oldu. Haberal'ın doktorunu "terör örgütüne yardım ve yataklık"tan içeri aldılar. Nefessiz kalıyorum ben.
YanıtlaSilevet, bu arada hayaller de yok ediliyor. (kır düğünü). amaç ise gençliği korumak, çocuk kandırır gibi hani "sana güveniyorum ama çevreye güvenmiyorum" hali. sınırsız demokrasi haykırışlarının getirdikleri...hizbullah ve Haberal'ın doktoru bugün benim ağrıyan başımı bir kat daha fazla ağrıttı...
YanıtlaSil