Dedim ya değişiyorum. Ben yürümüşüm, beni ben yapan, beni hiç terk etmeyeceğini düşündüğüm karakter özelliklerim yolda kalmış.
Hayatta pek çok şeyden çok korktum. Ama korktuğum bir şeyi sırf korktuğum için yapmamazlık etmedim. Kaç kere yüreğim ağzımda topladım bavullarımı, kaç kere bilmediğim diyarlara vardım sabahın köründe, gecenin yarısında... Kavgadan korksam da, haklı olduğum noktada kavga etmekten hiç korkmadım. Dönüp gitmek yerine gömleğimin kollarını sıvamaya başladım hemen. Bu bendim; pire için yorgan yakan, dere tepe düz giden. Bu hep böyle olacak sanıyordum. Sonra dün bir arkadaşım başına gelen mesleki bir talihsizliği anlattı. O ana kadar danıştığı herkes "yalın kılıç dal kavgaya" demiş; "bırakma bunu onların yanına..." Benim de öyle demem beklenirken ben kendimi, arkadaşımın şaşkınlığına ve hoşnutsuzluğuna rağmen "dön arkanı yürü git" derken buldum. O anda da dank etti kafama; ben artık kavgalarımı seçmeye başlamışım...
Vaktimi alacak, kafamı gereksiz yere meşgul edecek, ruh halimi esir alacak, aslında hiç önemsemediğim insanları hayatıma sokacak hiç bir kavgada artık ben yokum.
Arkamı dönüp yürüdüğümde kavgadan kaçmıyorum, sadece o kavgayı seçmiyorum.
olgunlaşmaktır bu...ve ne büyük enerji tasarrufudur. hayat insanı törpülüyor işte, çakıl taşlarıyız denizin kıyısında savruldukça köşelerimiz eksiliyor, eksildikçe ve eskidikçe güzelleşiyoruz.
YanıtlaSilben de pire icin yorgan yakalandanim, hic bi seyi icimde tutamam, icimden kizip, disimdan gulemem. yapimda yok. ama dedigin gibi öfke bile hakedene veriliyor. zamanla insan olgunlasiyor ve nerde nasil davranmasi gerektigini daha iyi kavriyor.
YanıtlaSilBireysel potansiyellerin gerçeklik kazanmasında kavgaların seçilmesinin çok büyük bir etkisi var. Bundan sonra bizi biz yapacak şey aslında enerjinin ve öfkenin gittiği yer olacak.
YanıtlaSil