Bir süre gittim geldim bu sayfaya. Orasını burasını çekiştirdim, rengini değiştirdim, sayfa düzeni ile oynadım... Ama bir türlü bir şey yazamadım. Ülkenin gündemi ağırlaştıkça söyleyecek sözlerim de çoğalıyor ama buradan slogan atmak da istemiyordum. Fakir, öksüz, yetim, küçücük çocukları koruyamadığımız düşüncesi ile elim böğrümde otururken "çok severek kullandığım Clinique'in Nude allığı geçen sezonda kalmış, keşke bir tane daha alsaymışım, elimdeki bitiverdi" veya "balık yanında limonlu risotto yenir" yazmaya da içim elvermedi.
Blog blokum sürerken başka bloglara girdim çıktım. Blog yazmak ile ilgili yazılar okudum, bol miktarda boş görme ve dudak bükmeye denk geldim. Bu kadar anlamsız mı yani burada yazılanlar... Gerçekten de "hiç bir zaman bu kadar çok kişi bu kadar çok şey yazıp bu kadar az okunmamıştı" mı!!! Bloggerlar sahip olmayı özledikleri, gerçek olmayan hayatları mı anlatıyorlar yani! Ama ben blogda yazdıklarıyla bir yayınevinin kendine ulaştığını ve bir kitap çevirisine başladığını anlatan, Hürriyet'in internet sayfasında köşe yazmaya başlayan, çocuğunun çok ender rastlanan hastalığı konusunda toplumu bilinçlendirmek için başladığı bloguna AB fon katkısı alan bloggerlara rastladım. Julie and Julia filmindeki Julie de bir meydan okumanın blogunu tutmuyor muydu! Gençler arasında çok güzel fotoğraflar çeken ve çoğu çok karamsar da olsa kendini arkadaşlarının önünde açıkça ifade edenler, takma ad kullanarak çok rahat cinsellik yazan kızlar gördüm. Ben kendi adıma memnun oldum, zaten blog yazmayı küçümseyenleri hiç takmadım.
Ve... Bu blok sürecinden bloga ara verme değil de iki yeni blog daha açma düşüncesi ile çıktım. Bir tanesi ciddi güncel ve akademik yazılarımı koyacağım, bir diğeri de babamın kütüphanelere evlere sığmayan kitaplarını satacağım iki yeni blog... Domainlerini aldım, kararlıyım yapacağım. Yalnız beni biraz bahar çarptı, hemen değil, biraz sonra...