Alışveriş sepetimin içine bakılmasından hiç hoşlanmam; bakan orta yaşlı kadın görürsem affetmem; "beğendiniz mi" diye diklenirim. Ama marketlerde etrafımda olup bitenlerden de haberdarımdır; kim neye bakıyor, neyi inceliyor, nasıl meyva-sebze seçiyor. Botaş memurlarının öğlenleri market içinde serbestçe mandalina ve muz yürütüp, soyup, yemesine dayanamam.
Hayatımda gördüğüm en korkunç market manzarası, elindeki çamuru raflardaki maydanozların hepsine birden silerek temizleyen bir adamdı. O günlerde annemin sık sık "kızım sokaktaki insanları çok azarlıyorsun, olmaz" demesinin etkisiyle ağzımı açıp bir şey dememiştim adama ama bugün o manzara hala arada sırada gözümün önüne gelir, ben de hayalimde adama demediğimi bırakmam.
Geçen gün tatlı, çıtı pıtı bir kız gördüm yine aynı markette. Elinde üç şişe aseton ve bir tane de orta boy oklava vardı. "Allah Allah ne garip bir kombinasyon" dedim; "Ayrıca insanın asetonu bittiyse bir şişe alır, niye üç şişe almış ki" dedim. Sonra daldım, düşüncelerim "Zaten son günlerde asetonsuz tırnak cilası çıkarıcısı satıyorlar, o da siyah ojeleri çıkarmıyor, acaba aseton yasaklandı mı?" şeklinde dağıldı. Ne var ki kıza, elindeki şişelerin etiketini gözlüksüz okuyabilecek kadar yaklaştığımda bir de gördüm ki tırnak cilası çıkartıcı zannettiğim şişeler meğer masaj yağıymış. O an tabii, üç şişe masaj yağı ve bir adet orta boy oklava, iç kaldırıcı ama anlamlı bir kombinasyon halini aldı. Ne yalan söyleyeyim "Hmm" dedim, meraklandım; "acaba nasıl kokuyor şu masaj yağları" diye. Reyonlara baktım ama bulamadım. Haftaya artık...