14 Ağustos 2012 Salı

BODRUM GÜNLÜĞÜ





Çok şükür deniz tatilim başladı. Bayrama kadar ne yaptık yaptık, sonra doğal kaynakların paylaşımı üzerinden kıyamet kopacak çünkü kalabalıktan.


Sabah gazete almaya ben çıkıyorum. Önce iskeleye kadar yürüyüp oradan site komşumuz Nigar Uluerer'in evinin önünden geçiyorum. Arabasını bu sabah dışarı park etmiş. Arkadan vuruk arabanın yolcu koltuğunun başlığına peruklarından birini takmış kadın; korkudan altıma ediyordum ne olduğunu anlayana kadar.


Bizimkiler yaz hovardalığında Aydınlık gazetesi de alıyorlar eve. İçinde bir Ergenekon duruşma diyalogu var ki evlere şenlik.  Yani, Aziz Nesin ölmedi, Silivri'de yaşıyor. Özetle şöyle: Hakim: "İtiraz etmeyin. Tuncay Özkan'ı dışarı çıkarın." Özkan: "Daha itiraz etmedim ki. Soru sormak için el kaldırıyorum." "Dışarı." Avukat Nazlı Çubuklu: "Bu nasıl yargılama? Böyle yargılama mı olur?" Hakim: "Siz de dışarı." Tümgeneral Hıfzı Çubuklu: "İnsanları tahrik ediyorsunzu ama" Hakim: "Lütfen oturun." Çubuklu: "Zaten oturuyorum." Hakim: "Veli Bey gülünecek bir şey yok. Yargılama yapıyoruz. Böyle yargılama olmaz." Veli Küçük: "Çok haklısınız, böyle yargılama olmaz."


Bugün Bodrum'un bez pazarı. Kissy babamın anneannesinden kalma güzelim mutfak perdelerimde iki patilik delikler açtığı için onlar tamir edilirken yeni perdelere ihtiyacım var. Yola düştüm. Bodrum'da kullandığımız araba otomatik, deli ediyor beni. Yokuş yukarı virajlarda ben gaza basıyorum, o vites atıyor. Köh köh kalıyorum bir-iki saniye öyle. Neyse, Bodrum'a dolmuşla iniyorum Allahtan. Rüzgar püfür püfür.


Türk kahvesi almak için girdiğim kuruyemişçide tezgah altı Datça bademi satışına tanık oluyorum. Meğer Bodrum'da bir tek orada satılırmış ve sadece hatırı sayılır müşterilere. İstanbullu, belli çok güngörmüş bir hanımefendi 2 kilo alıyordu. "Benim bademli pilavım meşhurdur evladım. Her yıl buradan toptan alırım" dedi. Sus payı, benim de yarım kilo almama izin verdiler. Uranyum taşıyormuşçasına ciddi ve ketum, kafamı eğerek teşekkür edip yanlarından ayrıldım.


Dalyancı'nın bu seneki kolleksiyonunda beğendiğim bir şey olmadı. Ben etrafa bakarken içeride bir kapı krizi yaşandı. Süleyman kimse, Dalyancı'nın kapısını, çok beğeniyor herhalde, ikide bir alıp gidiyormuş. "Oğlum" diye sesleniyordu Dalyancı ayrılırken, "Sülo yine kapıyı aldı gitti. Hadi getir şu kapıyı."


Bu yaz kumsalda okumak için bir dandik kitap ararken Ankara'da, şu Dizüstü Yayınları'ndan bir şey alayım bari demiştim ama o kadar felaketti ki aldığım kitap, "deterjan kutusu okurum daha iyi" deyip yanıma almadım bile. Bodrum'daki evde her gelenin yanında getirdiği kitabı bıraktığı bir kütüphane oluştu. "Bari bunlarla deneyim şansımı" dedim. Elif Şafak'ın Aşk'ını aldım elime istemiye istemiye. Abim "Yok cidden, bu kitap o kadar fena değil. Sufizimi çok iyi anlamış, orası kesin" deyince biraz heveslendim. Hatta "İstersen önce Ahmet Ümit'in Bab-ı Esrar'ını oku. İkisi de aynı kitabı yazmışlar aslında, kıyaslarsın" dedi. Marina'ya yürüdüm o yüzden, oradaki D&R'da buldum kitabı.


Kahvemi içtim, pazarda "eski perdelerimi kedi yedi" deyince kedi indirimi aldım. Tam da dönüş için dolmuşa binmiştim ki telefonum çaldı. Bamya pişmiş, bekleniyordum. Sadece Ege bamyası yediğim için özel davetle çağrılıyordum sofraya, ben gelmeden de kimse başlamıyordu yemeğe.


Dolmuşla eve dönerken ortalığı bir is kokusu kapladı. Kafamızı bir kaldırdık ki Erenköy tepeleri yanıyor. Yangının üstünde bir biçare uçak, alçalıp alçalıp bir şey yapamadan çaresizce uzaklaşıyordu. Kesin 2B arazisi olacaktır o tepe de, sonra yanmış/yakılmış orman arazisine inşa edilecek villalarını insanlar "bereket" diye seramik narlarla donatacaktır. Nerede okudum "bereket, bolluk emek ister" diye... Önce emek vereceksin; narlara, sarı başaklara umut bağlamak sonra.

Kendi mültimilyoner karşı komşumuzu düşündüm. Sitenin Topçam Sokağı'nda oturmamıza rağmen arabasına park yeri açmak için bütün topçamları kesti, bir tane bırakmadı. Ama karşılığında her yere zeytin ve nar ağaçları diktirdi, kendi yokken de baktırtıyor ağaçlara. Ahlaki bir ikilem içinde bıraktı bizleri. Topçam Sokağı'nda topçam kalmadı diye kızmalı mıyız yoksa Topçam Sokağı'nı gölgeleyen zeytin ve nar ağaçlarının tadını mı çıkarmalıyız? Bilemedik.



Alt komşumuz memnun hayatından. Bu sene koya gelen turist teknelerinin yanında yüzüyormuş. Tatilin başından beri RayBan gözlük, ToyWatch saat ve 20 lira bulmuş. "Bir öğlen siz de gelin" diyor...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder