17 Şubat 2010 Çarşamba

GERİ DÖNÜŞMELİ Mİ DÖNÜŞMEMELİ Mİ?


Hayat zor; bir de bu hakikatı katlanması daha da zor hale getiren alışkanlıklarımız var. Mesela ben, derdim yetmezmiş gibi bir de gece-gündüz geri dönüşüm mesaisi yapıyorum. Üstelik sadece kendimin değil bütün ailenin. Geri dönüşmcü insanlarla yaşamak çok zor çok...




Gazeteler, belediyenin çevreci kamyonu geçene kadar evde karanlık odada biriktiriliyor, sabahtan kapıya konuyor; kamyonun geçiş günlerini akılda tutmak gerekiyor. Yalnız, kuşe baskı dergiler ve beyaz kağıtlar, belediye hizmetine güvenilmediğinden, üniversite kumbaralarına atılmak üzere ayrılıyor. Ne zaman evden çıksam elime gülle ağırlığında kağıt torbaları sıkıştırılıyor, bir iki gün üşenip atmasam torbaları, arabam çöp arabası oluyor. Meyve suyu kutusunu, tepesindeki plastiğini sökmeden geri dönüşüme atmışsam, o kutu ayıklanıyor, parmakla gösteriliyor ve sanki ben profesyonel geri dönüşümcüymüşüm gibi azarlanıyorum. Neymiş efendim; plastikler ayrı torbada biriktiriliyormuş!


Pili biten gelip pilini, KİPA'daki pil kumbarasına atılmak üzere, bana teslim ediyor. Bir de takip ediyorlar pillerinin akibetini, unutmuyorlar. "Attın mı" diye soruyorlar. Tabii her gün pil atmaya gidecek halim olmadığımdan, odamda beraber yaşamak zorunda olduğum onca kalabalık arasında bir de bir pil torbası var.

Tavalar lavaboda yıkanmadan önce, içindeki yağlar, son damlasına kadar kavanozlara süzülüyor. İyice süzülmezse yine azar geliyor; sanki şehir suyu şebekesine yağ kaçıran tek benmişim, kaçırırsam "yağ polisi" gelecekmiş gibi...

Güneşli bir günde kahvemi alıp balkonda keyif sürmek haram bana. Otursam, gözümün önünde pis kokulu yeşil yeşil sular. Çünkü bizde içinde sebze haşlanan, marul yıkanan sular atılmaz, şişlere doldurulur. Çiçekler, kaktüsler bu şişelerden sulanır. Yine de Japon gülümüz hep böceklidir, o ayrı...

Kısacası, bana güvenip, bir geri dönüşüm bir geri dönüşüm, sormayın gitsin. Bir yığın meselem var dışarıda, kafamda, kalbimde, onunla, bununla, kendimle... Halletmeye çıkıyorum dışarı, hayır duası alarak, "Bismillah" diyerek, sağ ayakla ama Yarabbim elimde hep bir kağıt torbası...

"Vallahi ekonomik kriz yüzünden katlanıyorum buna" derken bu geri dönüşüm mikrobu, ne var ki, benim de kanıma girdi sonunda. Benim de kağıt torbalarım, yağ kavanozlarım, içinde yeşil yeşil sular biriktirdiğim şişelerim olacak, biliyorum. Çamaşırlarımı güzelim 90 derecede değil bildiğin 30 derecede yıkayacağım. Artık yeni son moda diz üstü bilgisayar, cep telefonu hayalleri kuramayacağım özgürce. Afrika kirlenmesin, zenci bebekler yemek sandıkları cep telefonu pillerini kemirmesin diye ben şu anda ne kullanıyorsam yıllar sonra da aynılarını kullanmak zorunda kalacağım. El alem dolaşacak ortalıkta tepeden tırnağa teknoloji, ben çevrecinin daniskası olacağım diye, dünyada ardımda benim fani ömrümden bin katı ömürlü aletlerden bırakmayacağım diye hiç havalı olamayacağım şu hayatta.

Havalı olamayacağım ama yaptım seçimimi; geri dönüşümden geri dönüşüm yok. İnsan olmanın gereklerinden biri; aynı gezegende aynı kaderi paylaşma bilinci....

www.earthfirst.org.uk

3 yorum:

  1. geri dönüşüm çok zevkli hale gelebiliyor bazen.yazınız gülümsetti beni :)sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Geri dönüştüremediklerimizden misiniz?

    YanıtlaSil
  3. Ay komplekse girdim vallahi...Bende kendimi geri dönüşümcü sanırmışım. Bundan sonra sebze yıkama sularını da dönüştürüciimmm

    YanıtlaSil