Ortalıkta kimsecikler yok. Hayatın akışı içinde hep özlemini duyduğu salt sessizlik durumunu tattığı ender saniyeler bunlar. Arada geçen tek tük servis araçları da olmasa rüya doruluğunda garip bir gerçeklik içinde geçirecek önündeki 1 saati. Birden günlük rutininde yeri olmayan bir "çat" sesi duyuldu. İçgüdüsel olarak kafasını çevirip baktığı orta refüjden simsiyah bir toz bulutu göğe yükseliyordu.
amclaw.net
Bulutun, tozların seyrekleştiği yerlerinden ilk olarak hala dönmekte olan tekerlekler belirdi. Sonra... Sonra ters dönmüş bir araba. Aklından deli gibi düşünceler akıp gitmeye başladı. Zaman zaman düşünürdü; kimliksiz, cep telefonsuz çıktığı bu yürüyüşlerde başına bir şey gelse sevdiklerine haberi ne kadar zamanda ulaşır diye. Demek ki cep telefonu sadece ona bir şey olursa gerekmeyecekti. Polise, ambülansa nasıl haber vermeli? Neyse ki aşağıdaki sitede bir adam köpek gezdiriyor, elinde de telefon var. Kim var acaba arabanın içinde? Keşke ilkyardım bilseydi. Şimdi ambülans gelene kadar şöförü kıpırdatmadan baş aşağı bekletmek zorunda. Öldü mü acaba? Ağır yaralıysa, hayatında hiç açık, cılk yara görmemiş, ne yapacak? Derken... Derken arabanın içinden üzerinde İtalyan milli forması olan çitlembik gibi, gencecik bir erkek çocuğu fırladı. Elinde cep telefonu, kendi kazasını kendi bildirdi.
***
Öykü atölyesinde Cemil Kavukçu, Tomris Uyar'ın "hayatta olur, edebiyatta olmaz" sözünü hatırlatıyor bize sık sık. Öyküde gerçek hayatta olan her şeyi anlatamıyorsun. Okuyucuya sahici, inandırıcı, samimi gelmesi gerekiyor. Yukarıda anlattığım olayı yaşamamış olsam ama okusam inanmazdım sanırım. Paramparça Aşklar, Köpekler'i seyrettiğimde de inanmamıştım. Ama oluyormuş; sabahın köründe önünüze ters dönmüş bir araba düşebiliyormuş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder