Haftanın dört günü, sabah saat 8.10'da elimde içinde kedi kakası olan torbayla merdivenleri koşarak inip okul servisine yetişiyorum. Üniversite yeni kampüsüne taşındığından beri toplu taşıma günlerine geri döndüm. Saat olarak servise bağlı kalmak bazen bunaltsa da benzin masrafımın ve karbondioksit salınımına katkımın azalmış olmasından dolayı memnunum. Bir de tabii hayatıma yeni insanlar, görüntüler ve uğraşlar girdi. Ondan da memnunum.
Bir kere serviste öykü paragrafları yazmaya başladım. Yanımda oturan öğrencinin dikizlemediğini varsayarak avuç içi kadar not defterimi çıkararak bir-iki cümle karalayabiliyorum. Bir arkadaşım geçenlerde öylesine fal bakarken "Akça elinde hep kalem var sanki" dedi. "Doğru" dedim içimden. Şimdilik tablete ihtiyacım yok gibi.
Kitap da okuyabiliyorum. Yalnız Refik Halid'in Sürgün'ünü okurken bir an gözyaşlarıma hakim olamayınca hem bir Hazırlık öğrencisinin önünde ağlamış oldum hem de rimelim aktı biraz. Bugünlerde tedbirliyim. Çantamda Küçük İskender'in Bu Defa Çok Fena'sını taşıyorum.
Yolda giderken en sevdiğim görüntü kaldırımlarda salkım salkım birikip servis bekleyen İncek gecekondu bebeleri. Her sabah ana babaları bunları sarıp sarmalayıp servis yoluna getiriyor; geç kalanlar ise refüjlerde her an yola atlayacakmış gibi birikip en az 100'le giden şöförlerin ödünü koparıyor. Piçkurularının suratlarından belli, akılları derste değil yaramazlıkta. Ana babalarının arkasından birbirlerine tekmeler savurup duruyorlar.
Şimdilik en önemli sorunum bir kulağımda 4 diğerinde 5 delik olduğundan küpe takmayı yetiştirememek. Sonuç; ilk deliğe takılan büyük küpeleri hallettim mi geri kalanları bir Strabucks nane şekeri kutusunda cebime atıp mecburen serviste takıyorum.
Bir de tabii hazır cevap, hayat insanı şöförümüz Ramazan Bey var. İlk günlerde servis güzergahındaki, yolcu sayısındaki mevcut belirsizliklerin çözülmesini beklerken her sabah telefonda konuşmaya başladığımız Ramzan Bey, sorunlar çözülüp de ben ona "Artık rahat edersin aramam seni sabahın köründe" dediğimde "Ama alıştım hocam, arada ara da hatırımı sor" deyip güldürmüştü beni. Şimdi aklı benim 10 yaşındaki Golf arabamda; "kim ne kadar veriyorsa ben 300 lira fazla vereceğim Akça Hocam. Bak araban benim, ona göre" deyip duruyor her aklına geldiğinde. Kadın şöför düşmanı; "tır mı kullanıyon da frene basarak iniyon o yolu" diye kızıyor önüne gelene. Kız öğrencilerden birine de, bir kere park yerine zor girerken yardım etmek için "gel gel gel" yapınca, "sen kendi işine bak cadı" demişliği var. Ama karısına da aşık; her ne kadar ona da "lan Seloşcum" diye seslense de.
İşte şimdilik böyle gidiyor benim toplu taşıma günlerim. Arada da kulağıma abuk sabuk müzikler çalınıyor. Yanlış duymadıysam bir şarkıda melekler, birilerinin barışması için imza topluyordu.
Akça pakça sevdim bu yazıyı. İçten, taa içinden bir yazı olmuş. Sevgiyle..
YanıtlaSilSevgiler benden de :) Teşekkür ederim :))
YanıtlaSilahah harika :D üniversiteye hemen hemen 4 sene otobüsle gittim, kütüphaneme ba$ taci kitaplarim o dönem eklendi hep :) bazen bir kitabi sadece otobüste okuyarak bitirdigim oluyordu :) kolay gelsin!
YanıtlaSilFransa'dan sevgiler,
B
Ballad of Seasons
Çok teşekkür ederim. Her gün bir kaç sayfa da olsa sonunda bitiyor kitap gerçekten. Ankara'dan da sevgiler :))
YanıtlaSil