Part-time tuzağına düştüğüm yıllarda tüketim alışkanlıklarım değişti. Çok uygun fiyatlı bir ürüne denk gelmezsem sezon alışverişi yapamıyorum artık, indirimi bekliyorum. Sezon fiyatları kötü niyetli geliyor. Sadece inidirime kalmayacağını tahmin ettiğim ürünleri, çevrelerinde birkaç gün birkaç tur attıktan sonra alabiliyorum. Akıllı alışveriş yapmaya çalışıyorum ama bazen ucuzculuğa kaçıp, kalitesiz mal alıyorum. O zaman çok kızıyorum kendime.
Bu yaz memun kaldığım için düz, baskısız t-shirt ve bluzlarımı Kipa'dan aldım mesela. Ama bunun bir tüketim alışkanlığı olduğunu fark etmem annemin Kanada'dan gelen kuzenime "Akça da Kipa'dan giyiniyor" demesi ile oldu. "Aaa daha neler üstüme iyilik sağlık" dememe rağmen, bir doğruluk payı sezdim, mahçup oldum.
Bu demek değil ki tabii modayı takip etmiyor, sezonun fetiş objelerine gönlümü kaptırmıyorum. Havuç pantalon alacağım bu sezon, kalitelisinden hem de söz. Ayrıca bu kaşmir parmaksız, uzun eldivenlerin de nicedir peşindeydim. Aldım vallahi, hem de bence fahiş para ödedim. Becerikli olanlar için çok basit yapmak...
Üstelik bir de yıllardır hayallerimi süsleyen pembe quartz küpeleri buldum ve çok makul bir fiyata aldım. Daha büyükleri ve 350 liraya olanları bu ay InStyle'da var. Bu ayın başında aldığım halı babetleri de InStyle "trençkotla giyin" diye reklam etmiş. Memnun oldum, Vogue ile değil ama InStyle ile anlaşıyoruz.
Bu aralar yalnız Susan Miler'ın bütün Başak burçlarını uyardığı mal kaybı ve kötü alışveriş dönemine girdim. Part-time döneminin alışkanlığı, ihtiyaçlarımı tamamladıktan sonra onları kaybetmek istemiyorum, kaybedince çok bozuluyorum. Kulağımdaki ikinci, üçüncü deliklerim için ideal altın kahverengi taşlı küpelerimi attım önce çöpe, sonra 1 saat önce kılıfını kaybettiğim şemsiye elimde bozuldu. Geçen gün de Trendyol kendime ısmarladığım kocaman siyah çanta yerine, güdük yeşil süet bir çanta yollamış. Acayip bozuldum ve o zaman fark ettim internet alışverişi başa bela, iadeyi kargo aracılığıya yapacaksın vs. Allahtan annemin boyuna uygundu çanta, sevdi, ona verdim... Şimdi Susan Miller'ı dinleyip Aralık'a kadar bir ara verdim alışverişe. Ucuzculuk da yok. Yalnız bedava Garnier rimelimi biten Estée Lauder rimelimin fırçası ile kullanmaya başladığımı da belirtmeden geçemeyeceğim.
Bu arada pembeyi bu sezonun moda rengi sananlara küçük bir uyarı. Bu ay biliyorsunuz ki meme kanseri ile mücadele ayı ve pembe bu kampanyanın resmi rengi. O yüzden bu ay vitrinde pembe var bol miktarda, Hollywood yıldızları da pembe giyiyor. Pembe sevenler, bu ay iyisiniz de sonrası için, en azından ben garanti veremiyorum. Şaka bir yana meme kanseri ile mücadele ile ilgili ciddi bir söz söylemem gerekirse ben de şunu söylemek istiyorum: Artık deodorant kullanmayın lütfen. Ben kullanmıyorum. "Belli oluyor" gibi olası uygunsuz(!) espirileri duymamazlığa gelerek bu konuda ısrarcı olmak istiyorum. Ben geçen seneden beri deodorant yerine tuz bloğu kullanıyorum. Bildiğiniz tuz... Yani eskilerin "tuzlayalım da kokmasın" anlayışına geri döndüm. Çok geç olmadan siz de dönün lütfen. Duş sonrası kullanarak veya tuz bloğunu hafifçe ıslatarak gün boyu ferahlık elde edebiliyorsunuz. Bir blok tuz, sizi yıllarca idare edebiliyor.
Sizler için hazırladığım pazar dergisinin en son sayfasını da magazin niyetine birkaç haftadır Dailymotion'a girip girip kaçamak seyrettiğim dandik bir dizi sahnesi ile doldurmak istedim. Bu sahnedeki herkesin bakışlarını, tepkilerini çok beğeniyorum, as my guilty pleasure, aklıma geldikçe de dönüp bir seyrediyorum.
Veee Beklenen Şarkı sunar:
Gündeminizi hafifletmek adına bu pazar bakın sizin için dergi hazırladım. Umarım keyifli bulmuşsunuzdur, çünkü vakit bulduğum ilk fırsatta karşınıza ağır bir Kemal Kılıçdaroğlu yazısı ile döneceğim.
İyi pazarlar....