Şu bir zamanların Çıplak Şef'i Jamie Oliver elimde büyüdü. Tabii adamın kariyerinde hak iddia ettiğimden değil; nerden nerelere geldiğini takip etmiş olduğumdan... İngiltere'ye ilk gittiğimde tanışmıştım kendisiyle. O zamanlar, eğlenceli ve cool ortamlarda, arkadaşlarıyla paylaşmak veya aile bireylerinin bir araya gelişini kutlamak için biraz havai, biraz meslek adamı, yarı şaka yarı ciddi pişiriyordu yemeklerini. Yeteri kadar safran mı kalmamış evde, hoop kameraların önünde atlardı Scooter'ına, doğru pazara... Bir piknik sepeti hazırlamıştı içini çocuklar için ayrı büyükler için ayrı yiyeceklerle doldurarak, hiç unutmam. Piknik yapmayı hiç sevmediğim halde -hep bir arı kovalar beni, sokmadan da bırakmaz- sepeti koluma takıp kendimi yeşil alanlara atasım gelmişti.
İşte böyle yemek pişirip, eğlenip eğlendirirken büyüdü Jamie. Önce öğrenciler yetiştirdi, sonra İngiltere'deki, devlet okullarında başlayan, obezite sorununa el attı; çocukların tabaklarını sebze yerine patates kızartması ile dolduran okul aşçılarının kabusu oldu. Bugünse artık satın aldığı kır evinde organik tarım yapıyor, toprağa övgüler düzüyor, kendi yemeğini kendi yetiştirmediği günlere yanıyor ve biraz fazla rustik olsa da nefis yemekler yapıyor.
Sebze ve meyvalara duyduğu sevgi, doğaya duyduğu sevgiye dönüştü; doğa ile iç içe yaşamak da yerküreye saygıya... En son, ekibiyle Amerika'ya program yapmaya giderken uçak ve kiralanan arabalarla katedilen yol sırasında ne kadar karbondiyoksit gazı salınımına yol açtığını hesaplatıp, Çin, Hindistan ve Kamboçya'daki çevreci enerji yatırımlarına, bu etkiyi giderecek para bağışı yaptı. Hamlıktan olgunluğa, bütün büyüme ve dönüşüm hikayeleri beni çok etkiler; neşeli, zıpır Jamie'nin toprağın gücüne kapılıp herkesin harcı olmayan bir yerküre bilinci geliştirmesine bayıldım bayıldım... Yıllar yıllar önce, güzeller güzeli Audrey Hepburn'ün UNICEF'in İyi Niyet Elçisi olarak katıldığı bir toplantıya, toplantı öncesi bahçesinde çalışmak zorunda olduğu için kirli eller ve tırnaklarla katıldığını okuduğumda da bayılmıştım. Böyle toplumsal şahsiyetleri ne kadar özlüyorum bu ülkede bir bilseniz.....
Jamie at Home programının bir de jenerik şarkısı var; Tim Kay'den My World! Take time and make yourself feel good/ And you do whatever you want /Make it up for losing so much time diyor... Hadi bakalım.
YanıtlaSilson cümleyi facebook ve twitter'a taşıdım gitti efem.
YanıtlaSilTaşıyınız efem. Herkes herkes sıvasın kolları...
YanıtlaSilbu yazıyı beğendim, çünkü jamie ile ilgili kafamdan geçenlere tercüman olmuş. jamie nin açtığı bazı mekanlarda, iş bulmakta zorlanan, toplumun dışına itilmiş gençleri çalıştırdığını, onlara yemek yapmayı öğreterek hayat boyu para kazanabilecekleri bir kapı açtığınıda keşfedince ayrı bir hayran oldum. zaten toprak ve sebze meyvelerle olan dansına bayılıyorum, özeniyorum ...bu arada bazı tarifleri not alıyorum. (balkabağı ile yapılan küçük kekleri deneyeceğim)
YanıtlaSilGeçen gün keklik avlayıp, yolup pişirerek beni biraz sarstı kendisi ama bu durumu da şöyle açıkladı: "Tavuk çiftliklerini bir gezin bakalım, o afiyetle yediğiniz tavukları hangi koşullarda besleyip kesiyorlar... Sonra tartişalım hangimiz daha insancılız" Hala bu konu üzerinde düşünüyorum...
YanıtlaSilBu arada bal kabağı ile yapılan küçük keklerini yemeye beni çağırmazsan ne ol!!!
jamie dün akşamki programda şiş kebap yaptı. soğan ve maydanozu karıştırdı, yeşillikleri ekledi, lavaşları ısıttı, biraz yoğurt sumak ve bol baharat ile dürüm yaptı. afiyetle yedi...
YanıtlaSilasıl bu yemek seanslarını (palamut dahil) bensiz yaparsanız, SİZ ne olacaksınız bakalım?
YanıtlaSil