15 Eylül 2012 Cumartesi

KULAK TIKACINA ÖVGÜ

The uproar of mankind is intolerable and sleep is no longer possible by reason of the babel. Epic of Gilgamesh (İnsanoğlunun gürültüsü tahammül edilmez ve kargaşa yüzünden artık uyku mümkün değil)

Gılgamış Destanı'nda Büyük Tufan'ın nedeni, insanoğlunun yeryüzünde çok gürültü yapmaya başladığı  için tanrıların uykusunu kaçırması olarak anlatılır. Acaba diyorum, İ.Ö. 4990'da insanoğlu bugün yaptığından daha büyük bir gürültü yapıyor olabilir miydi? Sanmıyorum. O zaman biz hala nasıl kızdırmadık uyumaya çalışan tanrıları?

Hiç bitmeyen sirenleri, kornaları, çekiçleri, vinçleri, bağrışları, hakaretleri, itibarsızlaştıran arkadan konuşmaları, üst komşu takırtılarını duymaz mı oldular? Yoksa onlar da mı kulak tıkacı kullanmaya başladı?

Küçükken hatırlıyorum bizimkilerin profesör arkadaşı Ayda Teyze, çantasında çekirdek, tespih ve sakız taşırdı. Gittiği sosyal ortamlarda bahtına hangisi düşerse, delirmesin, uyum sağlasın diye o da çekirdek çitleyenle çekirdek çitler, tespih çekenle tespih çekerdi. Şimdi yıllar geçti, ben de Ayda Teyze oldum. Sakız, tespih, çekirdek taşımıyorum belki çantamda ama kulak tıkacı uzmanı oldum.

İstemsiz olarak duyduğum her saldırgan sesi, kendi insan bütünlüğüme bir müdahele olarak görüyorum, engellemek istiyorum. 

Henüz bir servet boyutunda değil ama çok para harcadım kulak tıkaçlarına. Silikon olanlar kulağın tam içine konmuyor, dolayısıyla sesi kesmiyor. Sünger olanlar bir süre sonra eski formunu alıp kendini kulaktan dışarı fırlatıyor. Plastik olanlarla uyunmuyor. İş güvenliği elektronik marketinden bile kulak tıkacı ısmarlamışlığım var. Ama onları da kulakta tutmak için başka bir alete ihtiyaç var. İyice kafayı bozarsam Procter&Gamble'ın müzisyenler için sattığı 200 Pound'luk kulak tıkacından alacağım ama o zaman da gerçekten bir servet harcamış olacağım. Yine de 5 liralık klasik Vasepak'tan iyisine de rastlamadım bu arada. Şimdilik fani huzurumu onunla sağlıyorum.




Alt komşuma tembih ettim; "bir yangın halinde beni mutlaka kurtarın" diye. Kulaklarım tıkalı, Allah muhafaza.  

Tear down your house, I say, and build a boat. Epic of Gilgamesh (Evini yık diyorum sana ve bir tekne inşa et)   

12 Eylül 2012 Çarşamba

ALTERNATİF TARİH ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

Derler ki alternatif tarih okuyanlar, hayatın sırrına erermiş. Kem göz, kötü söz, pis nefes, sebesiz düşmanlığa karşı efsunlanır, fani ömürlerinde bir daha dert, tasa, vesvese nedir bilmezlermiş. Alternatif tarih okuyan o kutlu kişinin bastığı yerde çimler daha gür biter, geçtiği yerde söğütler başlarını hürmetle yere eğermiş. O mübareğin dilinden hakikâttan gayrısı dökülmezmiş. Alternatif tarih, bir ölüme bir de kara sevdaya ilaç olmazmış. Amma geri kalan soruların tekmil cevabını koynunda saklarmış. 

Öyle bir kullanım kazandı ki bu "alternatif tarih," elimizde olağanüstü bir kudrete sahip sihirli metinler var sanki ve onların da tek bir alternatif okuması. Tabii bu biricik okumanın, resmi tarihi yalanlaması entelektüel bir zaruret. Bu nedenle de kutsal, dokunulamaz, eleştirilemez. Eleştirmeye; karanlık, hatalı ve taraflı yanları üzerinden didik didik etmeye kalkışmaya gör, resmi tarihçi oluveriyorsun.  Ya ocusun ya bucu. Halbuki hem alternatif hem resmi tarih metinlerinin Umberto Eco'nun ifadesi ile "çoklu okumaları" mümkün. Ancak bugün bu memlekette resmisi ile birlikte alternatifi de artık kendi tek okumasını dayatıyor. Çoklu okumayı engelleyen, reddeden bir alternatif,  resmiyetten bunalan dimağlara reva mıdır?

Alternatif tarihin çıkışı ne kadar saygınsa mevcut hali o asil çıkış noktasına o kadar saygısız. Neydi o çıkış noktası? Hakikât algısını elinde tutan güç odaklarına baş kaldırmak, iktidarların susturduklarının sesi olmak (history from below) değil miydi? Bu bizim alternatif tarih ne zaman başladı susturmaya, pıstırmaya, dayatmaya? Çoklu okumalara müsade etmeyen bir güç odağı olmayı nasıl içine sindiriyor böyle?

Alternatif tarihin başlangıç noktası olarak ünlü İngiliz tarihçi Edward Thompson'ın 1963 yılında basılan The Making of the English Working Class kitabı kabul edilir. 19. yüzyıl İngilteresi ve ötesine o zamana kadar kimse çalışan sınıfın gözünden bakmamıştır. Daha sonra 1970ler ve 80lerde, özellikle çağdaş düzenin sosyal, ekonomik, politik dinamiklerini anlamak niyeti ile, kaynakça olarak günlük, mektup, roman, gazete ve dergi kullanan sayısız metin ortaya çıktı. Ne var ki bu metinler, akademik tarih içinde değil sosyoloji, edebiyat ve politika felsefesi kapsamında ele alındı ve alınıyor.. Bence de doğru olanı budur.




Alternatif tarihin varolma nedeni akademik tarihin yerine geçmek değil, bugün odaklı "anlama" çalışmalarına "çoklu okumalar" sunmaktır. Diğer bir deyişle örtülü bir anlamı keşfetmek değil, yeni bir anlam yaratmaktır. O anlam da tek hakikâtı değil, hakikât algılarından sadece birini temsil eder. Alternatif tarih keyfi değildir; kötücül, taraflı, kişisel olmamalıdır. Akademik tarih kategorisinde olmaması onu tarihyazımındaki Weberyen sorumluluk etiğinden muaf tutmaz.       

 Kaynak: Domanska, Eva.'Historiographical Criticism: A Manifesto.' Keith Jenkins, Sue Morgon and Alan Munslow (eds) Manifestos for History. New York: Routledge, 2007. pp. 197-204.