28 Ekim 2009 Çarşamba

YAŞASIN CUMHURİYET



Yaşasın Cumhuriyet! Temsil ettiğin her şey benim için kutsal bilesin. Sosyal adalet ve yaygın kalkınma ile biraz sorunumuz var, her şey ortada ama biliyorum; bu senin değil bizim suçumuz.

Bir şeyler yapabilecek konumda olanlar da kötü kötü işlerle uğraşıyorlar, tuttukları yer ellerinde kalıyor. Kimi hoyrat, itip kakıyor. Kimi "tadilat yapacağız" diyor, koca koca delikler açıyor; kadınları, gençleri, fakirleri yutan...

Hala çok gençsin Cumhuriyet! Yapabileceğin çok şey, şefkatle sarıp sarmalayacağın çok kişi var. Sana her dakika "işte şimdi öldü" diyen bir çirkin adam, çirkin adam ve kadınlar da var tabii... Ama yanılıyorlar, işte bu sabah milyonlar kocaman bir hayat öpücüğü verecek taa ciğerlerinin içine doğru! Bu günü sevmeyenler de kafasını sokacak kum tepesi arayacak, tahammülü çok güç gelecek onlara.

Cumhuriyet, sen benim gözümde 86 yıl önce babasının bize emanet ettiği, her şeyi, her şeyi başarabilecek çok zeki bir kız çocuğusun. Benim başarım sana, senin başarın bana bağlı. Başarmaktan başka da seçeneğimiz yok, bilesin.

13 Ekim 2009 Salı

Çocukları ile Dereye Atlayan Kadınlar ve Dicle Hoca'nın İntiharı


Kendinden 20 yaş büyük kocasından yediği dayak canına tak eden, gidecek başka hiç bir yeri olmayan, gitse "töre" diye öldürülecek kadın ne kadar çaresizdir? Üvey ana eline bırakmak istemediği çocuklarını da alıp Porsuk'a atlayacak kadar....

Koca evinden baba evine sığınan ama dayakçı kocasına geri gönderileceğini öğrenen kadın ne kadar çaresizdir? Beş aylık yavrusunu göğsüne bağlayıp boğuluncaya kadar dere içinde yürüyecek kadar...

Çaresiz, kimsesiz kadınlarla konuşup onların bu yaman çıkmazına tanıklık eden, töre cinayetleri üzerine çalışan bir Sosyoloji hocası ne kadar acı çeker? Bir sabah şafak sökerken ardında kısacık bir not bırakıp kendini Boğaz'ın sularına atacak kadar...

Boşanamayan, kurşun yağmuruna tutulan, dövülen, tecavüze uğrayan, bilerek cahil bırakılan, bilerek parasız bırakılan kadınlar! Bakın başınızın çaresine. Yok! Bu ülke, bu hükümet, bu bakan, "baba," "abi" dediğiniz adamlar yardım etmeyecek size işte...

Çok ama çoooook acı var.

4 Ekim 2009 Pazar

GRACIAS A LA VIDA

Ne demişti Murathan Mungan? "Hem cehennem hem de cennet yeryüzünün mevsimleri." Kabul ettik, sevdik, korktuk, nefret ettik... Ama geldik işte bu dünyaya. Ağlasak da çok canımız yansa da her şey kabulümüz. Şükürler olsun hayata!

Mercedes Sosa'yı da uğurluyoruz. Ben, çok seve seve çok içten söyledim son zamanlarda Gracias a La Vida'yı. Ipod'umda da var...

2 Ekim 2009 Cuma

SATÜRN SATÜRN SATÜRN

Satürn bu ayın sonunda çıkıyormuş burcumdan; bir ay sonra Satürn etkisi olmayacakmış hayatımda artık. Okuduklarım diyor ki bu etki ile ilgili olarak; "Işığın olduğu yere Satürn karanlık getirir. Sıcağın olduğu yere soğuk, neşenin olduğu yere hüzün, talihin olduğu yere talihsizlik, bilginin olduğu yere korku, ümidin olduğu yere yeis getirir." Hemen tanıdım ben bu etkiyi, 2,5 yıldır gece-gündüz birlikte yaşıyoruz çünkü...

Tam omuzları düşürüp başka bir işe dalmak üzereydim ki gözüm okuduğum makalenin sonuna takıldı. "Ama" diyordu..."Ama, kişi hayatının, hayatta başına gelenlerin sorumluluğunu almaya başlayınca Satürn'ün sınırlayan etkisi, öğreten etkiye dönüşür. Satürn, kişiye sınırlar olduğunu öğretir; ödülün ancak hak edildiğinde geleceğini..."

Anladım ki; son iki yıldır beni evire çevire pataklayan Satürn'müş. Fena dayak yedim ama galiba sonunda öğrenmeye de başladım. Hayatta sınırlar olduğunu, bunları kendini yerden yere atmadan sakinlikle karşılamak gerektiğini öğrendim. Bundan sonra beni ne bekliyor, hiç bir fikrim yok. Ama, Satürn'ün dersleri cebimde. 2,5 yıl öncesine göre daha aydınlık bir yerdeyim; daha ödülümü almadım ama sakinim. "Satürn eline geçirdiğine son şeklini verir" de diyor okuduğum makale. Bazı yerlerim hala çürük, hala sızlıyor ama alacağım son şekli merakla bekliyorum. Hayatımda ilk defa seveceğim kendimi galiba.